| 
       Servet Kocakaya 
 
      "Merhaba
      Ben Servet Kocakaya… 19 Mayıs 1973 yılında Bingöl'de doğdum.
      5 yaşında Çukurova'ya önce Antakya'nın Dörtyol ilçesine
      daha sonra da Mersin'e göçen ailenin en küçük ferdiyim. İlk ,
      Orta ve Lise eğitimimi Mersin'de tamamladıktan sonra Ankara
      Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi    
      Bilgisayar
      Mühendisliği Bölümüne girdim. Halen 4.sınıf öğrencisiyim..Müziğe
      Lise yıllarında şarkı söyleyerek başladım.
      Üniversite yıllarında daha hız kazanan müzik ilgisi grup
      çalışmaları ve bireysel etütlerle gelişti.1 yıl
      bağlama çaldıktan sonra gitar kullanmaya başladım.    
      Gitar
      ile birlikte beste çalışmaları ortaya çıktı.6 yıl
      boyunca okulla birlikte gece klüpleri ve barlarda solist olarak çalışmalarım
      da oldu. 
      Batı
      müziğine olan ilgim ozan müziğiyle birleşince kendi tarzımı
      oluşturma çabalarım ilk albümüme yansıdı.    
      Neşet
      Ertaş, Aşık Veysel, Aşık Mahsuni'lerden Fatih
      Erkoç, Kayahan, Zülfü Livaneli'lere ve belkide Pink Floyd'a kadar
      uzanan duyguları taşıdığımı düşünüyorum.
      Her dem yeni olanı yaratmak ve belki de bunları (türkü
      besteleri) gelenekselleştirmenin çabası ve umudu içindeyim.    
      Bu
      albüm, Aranjör Yıldıray Gürgen ve Mahsun Kırmızıgül'ün
      ilgi ve beğenileri doğrultusunda yapılmaya karar verildi.
      Albümdeki besteler aynen, hiç değişikliğe uğramadan
      en büyük saygıyı görerek Yıldıray Gürgen tarafından
      aranje edildi. Hiç kimsenin olmayan sadece bana ve duygularıma ait
      tarz ve çizgi yaratmak umudundayım." 
        
        
      Aysel Yaşa'nın röportajı
 İki Dil Bir Heves üzerinde altı yıl çalışılmış bir albüm. Geçtiğimiz 
      günlerde Ahmet Kaya'nın hayalini gerçekleştiren bu albüm GAM Müzik'ten 
      çıktı. Kocakaya, albümde havan topuyla parçalanan Ceylan Önkol'a bir ağıt 
      yakarken, İstnbul'da molotoflu saldırı sonucu hayatını kaybeden Serap'ı da 
      unutmuyor. Yani albümüyle barış mesajı veriyor. Bin yıllık kardeşlik nasıl 
      biter diyor. Sanatçının soruları da cevapları da çözüme dair. Şehit 
      cenazelerinin üzdüğü insanların da yüreğine su serpiyor, AK Parti'den de 
      umutluyum diyor.
 
 Albümün isminden başlayalım. İki Dil Bir Heves. İki dili biliyoruz ama 
      hevesinizi anlatır mısınız biraz?
 
 Bir kurgu o. Albüm bütün hatlarıyla bittikten sonra ismi ne olsun diye 
      üzerine düşündüğümüzde konsepte en uygun tabir bu gibi geldi. Birçoğunun 
      kafasını karıştırıyor heves. Hevesin amacına ulaşan bir enerjisi var, 
      arzunun ilk hali. Biz onu da yitirmemenin telaşıyla heves dedik. Bir daha 
      yola koyulmak olabilir. Biz zaten yola beraber başlamıştık demek.
 
 İki Dil Bir Bavul'dan mı esinlendiniz?
 
 Evet orijinali bu. Hiç çekinmeden o alıntıyı yaptım. O filmin üzerinde 
      durulmadı, konuşulmadı. Ciddi bir hammaddeydi. Hepimizi anlatıyordu 
      aslında. Filmi biraz daha konuşturmak da istedim. İki dil dedim albüme ama 
      polifonik bakıyorum ben olaya. Çok dil de olabilirdi. Ama şu sıralar Kürt 
      meselesi, şehit, gerilla parametreleriyle çok boğuşuyoruz. Onun için İki 
      Dil Bir Heves. Önce bunu halletmeliyiz diye.
 
 Albümdeki şarkıların birkaçı da buna yönelik. Çözümü türkülerde mi 
      arıyorsunuz?
 
 Ben artık sorununun devletler ve örgütlenmeler üzerinden çözülebileceğine 
      inanmıyorum. Halkın, tabularını ve öfkelerini bir kenara bırakıp kendi 
      zıttıyla, hatta hassasiyetlerini de ayaklar altına alıp bu sorunu 
      çözebileceğini düşünüyorum. Çok sert bir duvar var. Panzer, mayın, jet. 
      Bunları hümanist cümlelerle yıkamıyorsunuz. Çocukları ölenler kimdir? 
      Batı'da kendine Türk, doğuda Kürt diyenler. Bunların çocukları ölüyorsa o 
      anneler bir araya gelip, dağlara çıkıp çadırlar kurmalılar. Bu sorunu 
      örgüt de çözemiyor. Bu dağı ancak anneler yıkar!
 
 Albümü yaparken nereden çıktınız yola?
 
 Ben bu albümü bir itirafla anlatabiliyorum. Şu an Kürtçe şarkı söyleme 
      isteğim yaşadıklarımıza karşı bir duruş. Öfkesini kuşanmış bir Türk bile 
      öfkesini aşındırabiliyorsa ben duruşumun karşılığını almış olacağım. 
      Varmak istediğim yer de budur. Yoksa ben Türkçe üretirken kendimi daha iyi 
      hissediyorum. Bunu muhalifler asimilasyon olarak yorumlayabilir ama ben 
      öyle görmüyorum.
 
 İki Dil Bir Heves'i bitirip dinlediğinizde içime sindi dediniz mi?
 
 Hiçbir zaman sinmez içinize. Hep eksikler vardır. Dört dörtlük bir çalışma 
      yapabilmek bu piyasa şartlarında ve bu çatışma ortamında çok zor. Ben 
      başından beri kendimi müzikal anlamda tanımlarken tavrım bir ozan tavrıdır 
      diyorum. Ürettiklerim birer hammadde. Çok ham. Aşık Mahsuni ne yaptıysa, 
      Aşık Veysel neyi verdiyse ben kendi gerçeğimle onu vermeye çalışıyorum. Bu 
      yüzden önümüzdeki kuşakların değişik aranjmanlarla kullanabileceği eserler 
      yapıyorum. Bir ozanın umudu yaşayabilmek, öldükten sonra da bilinmektir. 
      Dünya müziğine yeni bir katkı iddiam yok.
 
 CEYLAN VE SERAP AYNIDIR
 
 GAM Müzik'ten çıktı albüm. Yani Ahmet Kaya'nın eşiyle çalıştınız. Aslında 
      onun hayalini de gerçekleştirmiş oldunuz. Nasıl geldiniz bir araya?
 
 Biz hep beraberdik aslında. On yıldır oradayız. Orası bir şirket değil, 
      benim için dergahtır. Bu albümü kendim kotardım. Bunu sadece GAM Müzik'le 
      paylaşabilirdim. Eğer bir firmayla ticari bir ilişki kurmayacaksam o GAM 
      Müzik olacaktı. Rahatlıkla teslim edebileceğim, emeğimi paylaşacağım tek 
      yer orasıydı.
 
 'Ben ilk şarkı söyleyebildiğimi Ahmet Kaya'yla keşfettim' demişsiniz. Bu 
      albüm ona da bir teşekkür mü aynı zamanda?
 
 Ahmet Kaya'ya sadece bu albümle teşekkür etmek yetersiz kalır. O bedel 
      ödemiş bir insan. Ben o sergilediği deliliği seviyorum. Herkes yapmasaydı 
      diyor ama ben keşke ölmeseydi diyebiliyorum. Tüm bunların üzerine GAM 
      Müzik'ten albümün çıkması elbette beni heyecanlandırıyor.
 
 Albümdeki parçaların hepsinin öyküsü var mı?
 
 Bu albüm için 4 defa repertuar değiştirdik. 50-60 şarkıdan süzülenler 
      bunlar. Albümde Ceylan Önkol öyküsü var mesela. Ben onu yazarken işin 
      içine Serap'ı da kattım. Sadece Ceylan Önkol olarak baktığınızda bir 
      şeyler havada kalıyor. Ceylan'la Serap aynı. Bize bir meseleyi işaret eden 
      iki çocuktu onlar. Hrant Dink var bu albümde bir de. Delal onun kızı. Onun 
      kızını emanet edişini anlatıyorum ama emanet ettiği bu davadır. Kızıyla bu 
      davayı vurguluyorum. Hrant Dink, bu ülkede farklılığına rağmen barışı 
      vurgulayan bütün kesimlerin simgesiydi.
 
 HEM KÜRT HEM TÜRKÜM
 
 Bir sanatçı 'Keşke ülkemde böyle acılar olmasaydı ve ben de böyle türküler 
      yazmasaydım' demişti. Bu sizin için de geçerli mi?
 
 Evet katılıyorum. Keşke ben de Teoman gibi şehirli şiirler yazsam, onları 
      bestelesem. Beyoğlu'ndan, Boğaz'dan mısralar düzsem. Keşke bu kadar bu 
      sorunları dert etmesem. Ama bu ülke orada değil. Mesela bu albüme Kürtçe 
      şarkılar ekledim ya. Böyle bir albüm yapıyor olmak benim için hastalıklı 
      bir durum. Keşke bu tartışmaların olmadığı, sadece insan paydasında 
      sanatsal bir çalışma olabilseydi. Ama o sanatsal çalışmaları yapabilmeye 
      yönelik bir çaba bu bizimki. Mesela Kardeş Türküler'e bakın. Eğer bir grup 
      ismini böyle koyuyorsa orada kardeşliğe dair bir tartışma vardır. Ben bu 
      albümde Kardeşim diye bir şarkı yazıyorum. Bu albümü bu ülkenin 
      kardeşliğine adıyorum. Bin yıldır beraberiz ve hala kardeşlik tartışıyoruz. 
      Anlatmaya çalıştığım şey bu.
 
 Ve hala anlamayanlar var.
 
 Evet, Kürt olmanın böyle bir zor tarafı var. Anlaşılamıyorsun. Hala 
      kendini ben bölücü değilim diye anlatmak insanda bir hastalık yaratıyor. 
      Bunu kabul edelim, psikolojilerimiz aşındı. Öyle bir şey yok, ben bölücü 
      değilim. Mersin'de direk deniz kokusuyla büyüdüm. Deniz olmayan bir yerde 
      yaşayamayan bir adama nasıl bölücü dersiniz? Bu ülkeden ayrılmak gibi bir 
      gerçeği yok Kürtlerin. Kürtler sadece onurlarının iadesini istiyorlar. 
      Sadece AK Parti'den değil, total sistemin hepsinden istiyorlar. AK 
      Parti'nin de bu sistemle sorunu var onu suçlayamayız.
 
 Asimile olduğunuz yazılıyor, çiziliyor. Siz bunu kabul ediyor musunuz?
 
 Başta da söyledim ben asimile olduğumu kabul ediyorum. Benim yeni tabiatım 
      bu. Bunu ben sağlamadım. Benim Türkçe'yi iyi kullanıyor olmam benim suçum 
      değil, kaldı ki bu da bir suç değil. Kürtleri ve Türkleri anlamak 
      açısından evet, hem Türk hem Kürt'üm. Biyolojik olarak on kuşak öncesine 
      kadar Kürt'üm ama bunun hiçbir önemi yok. Bunu anlatmaya çalışıyorum. 
      Benim gibi çok fazla insan var. Ben çok kimliliğe inanırım. Amin 
      Maalouf'un Ölümcül Kimlikler'de çizdiği tabloyu sevdim. Bir kişi Lübnanlı, 
      Fransız, Arap ve Hıristiyan olabilir.
 
 Siz sizi takip edenlere hep sağ duyu çağrısında bulunan birisiniz. Ama 
      günümüzde o sağduyu kayboldu. Siz ne diyeceksiniz bu işe?
 
 12 askerin hayatını kaybedişinden sonra birkaç gün haberleri takip ettim. 
      İlk başta sağduyu çağrısı gelmedi ama daha sonra Hüseyin Çelik, bence çok 
      önemli bir açıklama yaptı. Sağduyu çağrısında bulundu. Olayı bu öfkenin 
      dilinden kurtarmak için siyasetçilerin hazırda durmaları gerekiyor. Bin 
      yıllık birlikteliği bir solukta tüketemezsiniz.
 
 Barışa dair ümitleriniz taze mi?
 
 Ben 2002 yılında çok ümitlendim. Benim gibi birlikteliğe, özgürlüklere 
      duyarlı bir çok grup da umutluydu. Hükümet hepimizi çok umutlandırdı. O 
      hava birkaç yıl devam etti. Şu an bizim üzerimizde yine bir yeis var ama 
      kadrolar hala aynı. Neden üzüntüye kapılalım? Yeniden umutlandırabilir bu 
      hükümet bizi. Işık bekliyoruz. Türk ve Kürt çocuklarını kirli hesaplara 
      kurban etmemek lazım.
 
 ANKARA'DAN İSTANBUL'A EMEK VERMEYE GELDİM
 
 Bestelerinizde İstanbul'a yer veriyorsunuz. İstanbul'un sizdeki yeri nedir?
 
 İstanbul cazibe merkezi. Her anlamda öyle. Hem ekmek hem de özgürlük 
      anlamında. Türkiye'de hiçbir yerde özgür olamayacağınız kadar bu şehirde 
      özgürsünüzdür. İstanbul Türkiye'nin özgürlük merkezidir. Türklüğünüz, 
      Lazlığınızla, Aleviliğinizle Anadolu'nun küçük bir kasabasında linç 
      edilebilirsiniz ama İstanbul'da daha azdır. Yani İstanbul, Türkiye'nin 
      sığınağıdır.
 
 1999'da Ankara'dan İstanbul'a gelmişsiniz. Alışmak zor oldu mu?
 
 Denizi görmek anlamında güzeldi ama Ankara'daki o nizamdan sonra da 
      zorlandım açıkçası. Ben bir süre daha Anlara'ya gidip kalmayı da 
      düşünmüştüm. Ama albüm iyi gitti, İstanbul'u bırakamadım. Bir buçuk yıl 
      bir gün döneceğim düşüncesiyle otellerde kaldım. Ev tutmadım, 'Ben 
      gideceğim' diyordum. Sonra iyice bağlandık ve kaldık.
 
 Nereleri seversiniz bu şehirde?
 
 Denizi görebildiğim her yeri seviyorum. Tabi ki Boğaz vazgeçilmez. Kadıköy, 
      Caddebostan sahili. Anadolu yakasını çok seviyorum, karşı yakada 
      boğuluyorum. Burada nefes alabiliyoruz en azından.
 
 Aslında siz Bingöllüsünüz Mersin'de yaşamışsınız ve en sonunda İstanbul. 
      Bu şehrin sizin üzerinizde emeği var mı?
 
 Benim üzerimde emeği olan iki şehir var. Beni besleyen Mersin ve 
      kişiliğimin oluşturduğu Ankara. Tam tersine ben İstanbul'a emek vermeye 
      geldim. Mersin ve Ankara'dan aldıklarımı İstanbul'a harcıyorum. Yani bu 
      kendini beğenmiş, mağrur şehre neyim var neyim yok akıttım.
 
 İstanbul sizin için vazgeçilmez mi?
 
 İstanbul'dan rahatlıkla vazgeçebilirim. Bana İstanbul'un neyini seversiniz 
      diyorlar ben de bir gün terk etmeyi seviyorum diyorum. Zamanı gelince 
      buradan gitmek istiyorum. İstanbul'u vakti gelince terk etmeli. Çünkü çok 
      akın var, şartlar uygun olursa ben Ege'de küçük bir kasabada gözlerimi 
      yummak isterim.
 
 Oğlum Semih barış masallarıyla büyümeli
 
 İki dilin artık bir hevesten öte bir hak olduğunu belirten Kocakaya 
      albümünü dokuz aylık oğlu Semih'e adamış. Kocakaya "Oğlum Semih'i 
      ülkemizde bir arada gülümseyebilen halkların masallarıyla ve onların 
      kucağındaki insani şefkatle büyütmek istiyorum. Benim asıl hevesim bu" 
      diyor
 
        
      Kaynak : Yeni Şafak |