![]()  | 
        
        ![]()  | 
        
    ![]()  | 
      
| 
     
      | 
    
     
      | 
    
     
      | 
    
     
      | 
    
     
      | 
    
     
      | 
    
     
      | 
    
     
      | 
    
     
      | 
  
| Âşık Veysel Kimdir | Türkü Sözleri | Türkü Notaları | Ozanlarımız | Gönül verenler | 
| Nota Bilgileri | Türkü Dinle | Adım adım Türkiye | Linkler | 
| 
       
Pîr Sultan Abdal  | 
    
| 
 
 
PÎR SULTAN ABDAL 
 
Anadolu halkının bağrında açılmış bir kızıl güldür Pir Sultan. Kişiliği, özü, 
sözü halkla öyle içten içe kaynaşmış ki, nerede kendisinin, nerede halkın dile 
geldiğini kestiremezsiniz. Halk öldürülen sevgilisini kendi soluğuyla diriltmiş, 
diline diller, sazına sazlar katmış yaşatmış, ölüsüne dirisinden daha güçlü, 
daha etkili bir varlık kazandırmış, sönmüş bir canı bin canla yeniden 
tutuşturmuş. 
 Şiirleri sağlıklarında yazıya geçmemiş eski halk şairlerimizden hiçbirinin hiçbir şiiri için, kendi ağzından çıktığı kesinlikle söylenemez. Ölümünden sonra halkın ağzından derlenmiş şiirlerde hangi sözlerin hangi sözlere katıldığını kestirebilmek için şairin kimliği, kişiliği üstüne su götürmez belgeler, tanıklıklar bulunması gerekir. Oysa, Yunus başta olmak üzere, bizim halk şairlerimizin kimlikleri, kişilikleri çok kez halkın ağzından derlenmiş şiirlerindeki ip uçlarından çıkarılmaktadır. Halk beğendiği bir şaire onun söylemeyeceği, söyleyemeyeceği sözleri kolay kolay söyletmez, söyletemez, orası doğru; ama benimsediği şair susturulmuş, sesini duyuramaz olmuşsa onun ağzından, onun gönlünce ve söyleyiş biçimiyle sözler yarattığı su götürmez bir gerçektir. 
 Pir Sultan'ın darağacına giderken söylediklerini onun ağzından halkın söyletmiş olması daha akla yakındır. Ne kendisi o şiirleri saza uyduracak durumdadır, ne de Hızır Paşa o şiirlerin halka ulaşmasını sağlayacak adamdır. ''Söyleyene bakma, söyletene bak'' demekle bizim halkımız halk şairlerinin sırrını çözmüştür. Halk şairi gerçekten halkın şairi ise neyi kendisinin neyi halkın söylediğini hiçbir bilgin ayırt edemez. Şu dizeler üzerine düşünelim isterseniz: ''Ben Musa'yım, sen Firavun / İkrarsız şeytan-ı lain / Üçüncü ölmem bu hain / Pir Sultan ölür dirilir.'' Kendisini astırmış olan Hızır Paşa'ya bu sözleri Pir Sultan darağacına gider ayak mı yazıp ya da söyleyip halka ulaştırmanın bir yolunu bulmuştur? 
 
Kolay kolay inanılır bir şey 
değil bu. Oysa bu sözleri, Pir Sultan'ı Hızır Paşa'ya inat yüreğinde dirilten 
halkın söylemiş olması akla ve halk şiiri geleneklerine daha uygun. Ama kendi 
söylemeyip söyletmiş de olsa bu sözler yine de Pir Sultan'ın sayılır, çünkü onun 
kişiliği, düşünce ve söyleyişiyle dile gelmişlerdir, Pir Sultan'ı 
diriltmişlerdir. 
 
Pir Sultan, Anadolu halkından kopmuş, 
köyün köylünün dilinden anlamaz olmuş, Arabın zemzem suyunu halkın alınterinden 
daha kutsal sayacak kadar yozlaşmış, çıkmaz yollara sapmış, çıkarcıların 
çamuruna saplanmış olan Osmanlı sarayına karşı bir başkaldırmaydı. Saray, Pir 
Sultan'ı astırıp, halkın kanıyla beslenen yobazları tutmasaydı, astığı astık, 
kestiği kestik bir imparatorluk kuramazdı, ama daha uyanık, daha insanca bir 
devlet olma yolunu bulabilir, halkından daha az kültürlü olmak ayıbından 
kurtulabilirdi. 
 Bizim halkımız ta Yunus Emre'den beri başına geçen devlet adamlarından daha uyanık olduğunu gösteregelmiştir. Uyanmaya engel olan yobazlığı hep saray beslemiş, oysa halk bütün şairleriyle yobazlara karşı amansız bir savaş açmıştır. Sarayın İstanbul ortasında kurduğu medreselerden bir tek ama bir tek yüzümüzü ağartacak insan yetişmemiş, ama halkın dağ başlarında, devletten yardım görmek şöyle dursun, devletin Hızır Paşa'ları eliyle asılmayı göze alarak yaşattığı tekkelerde, yoksulluğu ateşe ve ışığa çeviren ocaklarda, çağdaş insanlığa seslenen Pir Sultan'lar yetişmiştir 
 
Sabahattin Eyüboğlu 
 
                
YAŞAMI    
 
Pîr Sultan Abdal'ın yaşamı üzerine, yazılı 
kaynaklarda pek bilgi yoktur. Doğum ölüm yılları bile bilinmiyor. Yaşamı üzerine 
bilgiler, genellikle, kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa 
anlatılagelen menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu 
anlatan şiirlerinden çıkarılır.  
 
 Şiirlerden, halk söylentilerinden çıkarılan bilgilere göre, Pîr Sultan Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde doğmuştur. Yıldızdağı eteklerinde, Çırçır'a kırk sekiz kilometre uzaklıkta, denizden bin yedi yüz metre yüksekte, çoğu tek katlı kerpiç evleri, soğuktan korunmak için yarı yarıyarıya toprağa gömülü bir köy 
 
Banaz'da bugün de Pîr Sultan'ın olduğu söylenen bir 
ev, önünde şairin yaşadığı dönemden kaldığına inanılan bir söğüt ağacı, ağacın 
altında, asâsının ucuna takıp Horasan'dan getirildiğine inanılan bir değirmen 
taşı vardır. Pîr Sultan yaz aylarının güzel havalarında bu taşın üstüne oturup 
karısıyla sohbet edermiş. Köylüler bu evi, ağacı, taşı kutsal sayarlar.   
 
Kızının yaktığı ağıtta uzun boyluluğuna, 
biçimliliğine değinilen şairin asıl adı, şiirlerinde belirttiğine göre, 
Haydar'dır. Bir yerde soyunun Yemen'li olduğunu, bir yerde Peygamber'in öz 
torunu olduğunu söyler, bir yerde de İmam Zeynel-Âbidin'den "Zeynel dedem" diye 
söz eder. Uzmanlara göre, Pîr Sultan'ın bu sözleri söylemesinin nedeni halk 
üzerindeki etkisini arttırmak içindir. Muhammed peygamber soyundan geldiklerini, 
"seyyid"liklerini ileri sürmek tarikat uluları arasında bir gelenektir. Genel 
kanı, şairin İran'ın doğusundaki Türk yurdu Horasan'dan, önce İran 
Azerbeycanı'ndaki Hoy kasabasına, oradan da Anadolu'ya göçüp Sivas'a yerleşen 
bir Türkmen soyundan geldiği yolundadır.  
 
 
Çocukluğu çobanlıkla geçen Pîr Sultan'ın okuma yazma 
bildiği anlaşılıyor, ama bilgin bir kişi olduğu söylenemez. Tekke eğitimi 
çerçevesinde kalmıştır. Halifeler tarihini, peygamber menkıbelerini, evliya 
menkıbelerini, tarikat kurallarını, Yunus Emre'yi, Hatâyî'yi bilir. Bunlar 
dışında, çağının bilimleriyle ilgilenmediği gibi, divan edebiyatı ile de 
ilgilenmemiştir. Şiirlerinde Yunan mitolojisinin, İran mitolojisinin izleri pek 
yoktur. Ayrıca, genel olarak bütün tarikatların kaynaklandığı Tasavvuf 
felsefesinin yüksek konularına da girmez.  
 
 
Söylentiye göre, Pîr Sultan'ın üç oğlu, bir kızı 
varmış. oğullarından Seyyit Ali Banaz köyünün üst yanındaki çam korusunda,Pîr 
Muhammed Tokat'ın Daduk Köyünde, Er Gaib de Dersim'de gömülüymüşler. Adı Sanem 
olan kızının Pîr Sultan asıldığı zaman söylediği ağıt çok ünlüdür. Bazı uzmanlar 
bu ağıtı Sanem'in ağzından bir tarikat ozanının yazmış olabileceğini 
belirtirler. Pîr Muhammmed ise babası gibi şairdir. Delikanlı iken attan düşerek 
öldüğü, Pîr Sultan'ın "Allah verdiğini almaz dediler / Bana verdiğini aldı 
n'eyleyim" derken bu olaya değindiği söylenir. Şiirlerinden uzun yaşadığı, çok 
çocuğu bulunduğu açıkça anlaşılan şairin, sağlığında iki oğul acısı görmüş 
olduğunu ileri sürenler de vardır.  
 
 
Pîr Sultan Alevî-Bektaşî tarikatındandır. Tarikata 
girme arkadaşı, yani musaibi, Ali Baba'dır. Bağlandığı tekkenin pîri ise, Ahmet 
Yesevî'nin Anadolu'ya gönderdiği dervişlerden Koyun Babanın tekkesinde, 
Bektaşîliğin kurucusu Hacı Bektaş Veli'nin tekkesinde posta oturmuş, yani en üst 
makamlara getirilmiş Şeyh Hasan'dır.   
 
Pîr Sultan, bağlandığı tarikatça yalnız dinsel önder 
değil, devlet başkanı olarak da görülen İran Şahları adına, Anadolu halkını 
Osmanlılar'a karşı kışkırttığı,ayaklanmaya çağırdığı, belki de bir aayaklanmaya 
öncülük ettiği için, Sivas Valisi Hızır Paşa'nın emriyle tutuklanmış, yolundan 
dönmeyeceği anlaşılınca da asılmıştır.  
 
 
Söylentiye göre, asıldığı yer Sivas'da eskiden 
Keçibulan adını taşıyan, sonra uzun süre Darağacı diye anılan, şimdi ise Kepçeli 
denilen yerdir. Bugün Sanayi Çarşısı'nın karşısında Mal Pazarı olarak kullanılan 
bu alanın Gazhane bitişiğinde, sıra söğütlerin bitiminde bulunan, boyu beş 
metre, eni bir metreden fazla, bakımsız toprak yığını onun mezarıdır. Üstündeki 
moloz taşlar, asılması sırasında Hızır Paşa'nın emriyle halkın attığı taşlardır.   
 
Mezarının, bir menkıbeye göre Erdebil'de, Bektaşî 
geleneğine göre de Merzifon'da olduğu söylenir. Daha başka söylentiler de 
vardır, ama gerçeğe en yakın görünen söylenti asıldığı yere gömüldüğü, 
yakınlarının, tarikat erlerinin, hükümet baskısı yüzünden ölüsünü alıp köyüne 
bile götüremedikleridir.  
 
 
              
NE ZAMAN YAŞADIĞI   
 
Uzmanlar "Yürüyüş eyledi Urum üstüne" diye başlayan 
şiirindeki sözlerine bakarak, Pîr Sultan Abdal'ın Şah Tahmasb zamanında 
yaşadığını söylüyorlar. Bu şiirinde şöyle sözler var:   
 
Aslını sorarsan Şah'ın oğludur 
 
 
"Koca Haydar Şah-ı cihan" diye anılan, Şah İsmail'in 
babası Şeyh Haydar'dır. "Şah" diye anılan ise, Akkoyunlu Devleti'ni yıkıp 
Safevîoğulları Devleti'ni kurarak Şîî mezhebi başkanlığı ile devlet başkanlığını 
birleştiren, Şah İsmail'in kendisidir. Şeyh Haydar'ın torunu, Şah İsmail'in oğlu 
da Şah Tahmasb'dır.  
 
 
Şah Tahmasb'ın saltanat döneminin (1524-1578) büyük 
bir bölümü, Kanunî Sultan Süleyman'ın saltanat dönemine (1520-1566) rastlar. Bu 
iki hükümdar geçmişteki acı olaylar yüzünden, uzun süre ülkeleri arasında barışı 
sağlayamamışlar, İranlılar ile Osmanlılar, 1534'den 1554'e kadar, tam yirmi yılı 
anlaşmazlıklar, çatışmalar, savaşlarla geçirmişlerdir. Kanunî Sultan Süleyman 
1534'de yaptığı doğu seferinde, İranlılar'ın elinde bulunan Bağdat'ı Osmanlı 
topraklarına katmış, Şah Tahmasb 1548'de Anadolu'ya girerek Kemah'a kadar 
ilerlemiş, 1552'de Erciş, Ahlat kalelerini geri almıştır.   
 
Pîr Sultan'ın şiirlerindeki olayların Şah Tahmasb 
dönemindeki olaylara uyması, daha sonraki İran şahlarının Anadolu üzerine 
"yürüyüş eylemiş" olmaları, bazı uzmanların kesin konuşmalarına, şairin bu 
dönemde yaşadığından şüphe edilemeyeceğini söylemelerine yol açar.   
 
Oysa bu dönemde Sivas'da valilik etmiş bir Hızır 
Paşa yok, ama 1552'de Köstendil, 1554'de Şam, 1560'da Bağdat beylerbeyliklerinde 
bulunmuş bir Hızır Paşa var. Uzmanlar 1567'de ölen bu Hızır Paşa'nın, Bağdat'a 
giderken, Sivas'a uğrayıp oradaki ayaklanmayı bastırmış olabileceğini söylüyor. 
Bu görüş doğruysa, Pîr Sultan 1560'da asılmış demektir.   
 
Pîr Sultan'ın dili on altıncı yüzyılın ikinci 
yarısının dilidir, diyen bazı uzmanlar ise şairin 1560'da asılmış olabileceğini 
kabul etmiyorlar. Onlar halk söylentisini değerlendirerek başka bir yoldan 
gidiyor, Sivas'da valilik etmiş Hızır Paşa'yı arıyorlar.   
 Sofi Aziz Mahmut Hüdâyi Efendi'nin I. Ahmed'e yazdığı bir mektupta, Alevîler ile Şeyh Bedreddin'e bağlı olanları iyi tanıyan, onlarla uğraşmasının bilen bir Hızır Paşa'dan söz ediliyor. Belgenin ilgili bulunduğu dönemde ise iki Hızır Paşa yaşamış. 
 
Birinin özellikleri şöyle:
  
 
Deli Hızır Paşa, Van Beylerbeyi (1582), Kars 
Beylerbeyi olarak İran seferine katılma (1587), Erzurum Beylerbeyi (1588), Sivas 
Valisi (1588), Diyarbakır Valisi (1589), gene Sivas Valisi (1590), Tuna Muhafızı 
(1602), Budin Muhafızı (1605), ölümü (1607).   
 
Deli diye anılması gözü pek, acımasız bir kimse 
olduğunu gösteriyor. Ayrıca İran seferine katılmış, yani Safevîlere karşı 
savaşmış. Safevî yanlısı Alevîlere düşmanlık besleyebilir. İki kere Sivas'a vali 
gönderilmiş, ikincisinde oldukça uzun kalmış. Alevîleri iyi tanıdığı, onlarla 
uğraşmasını bildiği anlaşılıyor.  
 
 
Pîr Sultan'ı astıranın Sivas Valisi Deli Hızır Paşa 
olduğunu söyleyen uzmanların görüşü doğruysa, şairin ölümü 1588'de, ya da 
1590'dan sonradır.  
 
 Gene uzmanlara göre; 
 
Pîr Sultan 1534'de Bağdat'ın Osmanlılar'a geçişi 
üzerine, İran Şahına,   
 
Böyle uzun bir ömür sürdüğü kabul edilirse, uzmanlar 
arasındaki görüş ayrılıkları da sona erebilir. Çünkü bu uzun ömre hem Pîr 
Sultan'ın şiirlerindeki olaylara uygun düşen Şah Tahmasb dönemi, hem de Deli 
Hızır Paşa sığdırılabiliyor.  
 
Uzmanlar arasındaki görüş ayrılıklarının ötesinde, 
kesin olan şudur: Pîr Sultan abdal on altıncı yüzyılda Anadolu'da, Sivas 
yöresinde yaşadı.  
 
 
               
KİTAPLAR   
 
Pîr Sultan abdal üzerine ilk önemli çalışmayı 
1929'da Sadettin Nüzhet ERGUN yapmış, 105 şiir yayımlayarak, şair üzerine 
bilgiler verilmiştir: XVII Asır Saz Şairlerinden Pîr Sultan Abdal.   
Konuya ikinci önemli yaklaşım Pertev Naili BORATAV 
ile Abdülbâki GÖLPINARLI'nın birlikte hazırladıkları, 1943'de yayımlanan Pîr 
Sultan Abdal adlı kitaplar olmuştur.  
 
 
Diğer yayınlar:   
 
Pîr Sultan Abdal,Abdülbâki Gölpınarlı, Varlık 
Yayınevi   
Pîr Sultan Abdal, Cevdet Kudret, Yeditepe Yayınevi   
Pîr Sultan Abdal, Cahit Öztelli, Milliyet Yayınevi   
 Sabahattin Eyüboğlu'nun, ölümünden önce hazırlayıp bitiremeden bıraktığı bir seçmeler kitabı, dostlarınca tamamlanıp Cem Yayınları arasında basıldı 
 Kaynak: www. aleviyol.com 
  | 
    
| Âşık Veysel Kimdir | Türkü Sözleri | Türkü Notaları | Ozanlarımız | Gönül verenler | 
| Nota Bilgileri | Türkü Dinle | Adım adım Türkiye | Linkler |